Click on the PDF icon to download my 2024 easter letter:
2024 Paskalya mektubumu indirmek için PDF simgesine tıklayın:
Our journey to India brought us to Chennai (formerly Madras), Pondicherry and New Delhi. It was not our first visit to the subcontinent.
That was 30 years ago, in the 1980s, when I travelled to India as a young businessman. Numerous other trips followed which brought me to many places all over the country.
Those early visits were mostly for business purposes, but wherever you go, you are surrounded by India’s varied and intense cultural and spiritual life.
You are in a constant state of amazement and wonder, and you permanently learn new things.
The Vedic culture is 5,000 years old and spirituality is all-pervasive. It is no coincidence that religious scholars point to the Ganges basin as the original source of spiritual immersion and divine devotion.
I have always been a learner and avid reader of countless books by famous Indian sages, founders of religion, philosophers and other authors. But I am also fascinated by books about companies (such as the interesting book about the Nano of the entrepreneurial Tata family).
In Kolkatta (or Calcutta) you will definitely hear about Rabindranat Tagore (he received the Nobel Prize in Literature in 1913), Vivekanandan and Ramakrishna. But the city is also known for the work of Mother Theresa and her order. In Mumbay ( formerly Bombay ) the main personality is Mahatma Ghandi, in Ponicherry / Auroville Sri Aurobindo and Mother Mira Alfasi.
Culture, buildings, streets, nature, historic sites, industrial zones and many many people. At the beginning of the 1980s the country already had 700 million inhabitants. In 2015, the total stood at twice that number!
The largest democracy in the world is easy to travel, you can get along with English wherever you are.
Innovation, technology centres, stable economic growth make for an interesting product and customer market.
I always saw India as a huge apprentice workshop. Eagerness to learn is an important feature of this huge country: the amazement, the do-it-yourself spirit which is pursued until perfection is achieved.
These days I like to visit India again as a learner. To learn the Buddhist mindfulness meditation “at the source”, to learn about alternative medicine (Ayurveda) and many more things.
The country is so colourful; all these beautiful women in their saris.
But of course, also India is adapting to modern life. High-rises, traffic, lots of traffic, … all that, it seems, is part of modern development.
India has the potential of becoming the biggest and most innovative economic power in the world, while at the same time preserving its cultural and spiritual values.
Not to give up or even discard the past is what brings us forward, but its integration into the world of tomorrow.
Otto Bauer
Yaptığımız Hindistan gezisi bizi bu defa Chennai, Pondicherry ve Delhi’ye götürdü.
Bu büyük alt kıtaya yaptığımız ilk gezi bu değildi.
Genç bir iş adamı olarak 80’li yıllarda ilk defa Hindistan’ı gezmemin üstünden 30 yıldan uzun zaman geçti. Sonra da Hindistan’ın dört bir yanında, çok çeşitli yelerinde gidip kalmalar oldu.
Hindistan’a ilk geziler ağırlıkla iş gezisi türündendi, her ne kadar Hindistan’ın kültürel ve ruhsal yaını size her adımınızda eşlik etse de:
Hindistan sürekli öğrenme ve hayret etme demektir.
5.000’den fazla yıllık veda kültürü ve ruhsal pratik saygı uyandırıyor. Din bilimcilerinin, Ganj havzasının ruhsal derinleşmenin ve tanrısal olana kendini adamanın asıl kökeni olduğunu söylemeleri boşuna değil.
Ben hep öğrenen biri oldum.
Ve tüm ünlü Hint bilgelerinin, din kurucularının, filozoflarının, yazarlarının ve bu arada da iş adamlarının (örneğin girişimci ailesi Tata’nın Nano’su hakkındaki ilginç kitap gibi) kitaplarının alıcısı oldum.
Kalküta’da mutlaka Rabindranat Tagore’nin ve ayrıca Vivekanada ve Ramakrishna gibi büyük isimlerle karşılaşırsınız.
Ancak Azize Theresa ana gibi önemli tarikatlara da rastlarsınız.
Mumbay’da ( eski adıyla Bombay ) Mahatma Ghandi’nin izlerini görürsünüz.
Ponicherry / Auroville’de Sri Aurobindo ve Mira Alfasi ana ile.
Kültür, evler, sokaklar, doğa, görülecek yerler, sanayi bölgeleri ve çok ama çok insan.
80’li yılların başlarında yaklaşık 700 milyon nüfus zaten çok insan demekti.
Bu sayı 2015’e kadar ikiye katlandı!
Dünyanın en büyük demokrasisi anlaşma sorunu olmayışıyla göz dolduruyor, İngilizceyle her yerde işinizi görüyorsunuz. Ve yenilikler, teknoloji merkezleri, istikrarlı ekonomik büyüme, ilginç bir üretim pazarı ve cazip müşteri pazarı.
Hindistan bana hep büyük bir çırak okulu gibi görünmüştür: Öğrenmeye duyulan ilgi, hayret etme, kendi deneme, mükemmelliğe ulaşıncaya kadar tekrarlamak, bu büyük ülkenin önemli bir karakteristiğidir.
Bugün öğrenen biri olarak Hindistan’a yine severek gidiyorum.
Budist farkındalık meditasyonunu ‘kaynağından’ öğrenmek için, alternatif şifa sanatını (Ayurveda) ve daha pek çok şeyi daha öğrenmek için.
Ve bu renklilik, sarileri içerisinde onca güzel kadın.
Elbette Hindistan’da da modernlik büyüyor.
Gökdelenler, trafik, ve daha çok trafik.. bunların hepsinin modern gelişmenin bir parçası olduğu düşünülüyor.
Hindistan dünyanın en büyük ve en yenilikçi ekonomi gücü olabilecek kaynaklara sahip ve bunu kültürel ve ruhsal değerlerini koruyarak yapabilir.
Geçmişi terk etmek ve hatta başından atmak değil, dünü yarının dünyasına entegre etmek gerekiyor.
Otto Bauer
There is a saying: If you are looking for paradise, then look no further than your own garden!
I grew up in a house with a large garden. We had apple trees, potatoes and cabbage (from which we made our own sauerkraut). In the 50s and 60s we had almost no shops in my village in Jagsthausen, Heilbronn. To grow your own food was quite a normal thing to do in the years after the war. Gardening then was no romantic affair or just another hobby, it was a necessity.
And so it happened that garden, house, self-sufficiency, simple and industrious life, sharing of work and responsibilities played an important role in my and my elder sister’s upbringing.
Today, 50 years later, I have returned to the garden. During my interesting and challenging career I have seen many beautiful cities and fine hotels, but it took me 50 years to once again appreciate the warm smell of earth in the garden of my childhood.
Once we are passed 50 or 60 years of age, we usually begin to experience health problems, some of them small, others of a more serious kind. The reasons are known: too much food, wrong nutrition, to little physical activity, to little mental activity, physical missteps, stress, feelings of hate, jealousy – not only love-related – and ignorance (as the Buddha called it). Some of our ailments and diseases are genetic in nature but more often than not they are caused by what we do nor not do.
Early this morning I was again in my garden; it is located in a village outside of Istanbul. These days temperatures during the day rise to over 35 centigrade, so it is best to visit the garden very early and work while the air is still relatively cool.
Clearing the garden of weeds is one of the tasks. It is as if the garden had not been attended to for days, but I was here only yesterday morning; the weeds are just growing and growing.
The weeds with their long roots that make life so difficult for the young tomatoes, eggplants and peppers are not actually “weeds” but traditional herbs that go by the beautiful Latin name of poaceae (“grasses”).
In nature, including my garden, Darwin’s law of evolution rules: the stronger prevails over the weaker. To improve the odds of the weaker side – my seedlings – I use hoe and hand, and bend my back.
So many plants grow and flower in my beautiful summer garden: kitchen and tea herbs such as peppermint, thyme, rosemary, buckrams and parsley; and the first courgettes (zucchinis) are ready for harvest.
While going about my work, hoeing the weeds, I have ample opportunity to train myself in mindfulness. The sweat is running, my back is aching, and there is still so much left to do. Step by step I proceed!
Practice is what counts in the end, doing something with your own hands. That is what we have our two hands and their five fingers each for.
For many people who mainly work with their brains doing theoretical work, gardening offers a great opportunity to relax: simplicity replaces complex thoughts. What could be more simple than removing stones and freeing plants from weeds.
Stress management through gardening is a low-cost therapy (you need a garden of course, but for city dwellers that problem should be solvable[1]).
And by the way, yesterday in the late afternoon, shortly before sunset, I saw an elderly couple of crows sitting on our lightning rod teaching a flock of young crows neatly arranged in a row on the roof edge.
Later a large flock of young crows swarmed through the sky in an orderly formation to finally disappear in the woods.
How beautiful nature is, let us protect and not exploit it.
Otto Bauer
—–
Sağlığa giden yol ….
…. kendi bahçenizden de geçebilir!
Eski bir söz vardır: Cenneti arıyorsan bahçene git!
Daha çocukluğumda büyük bir bahçede büyüdük: Elma ağaçları, patates, lahana (ondan ekşili lahana Sauerkraut’u kendimiz yapıyorduk). 1950’li ve 60’lı yıllarda Heilbronn yakınlarındaki Jagsthausen adlı köyümüzde neredeyse hiç dükkan yoktu; kendi sebzenizi kendiniz yetiştirmeniz ve kendi ihtiyaçlarınızı kendiniz karşılamanız savaş sonrası yıllarda en doğal şeydi.
Ve bahçecilik romantik bir şey ya da boş zaman merakı değil, bir zorunluluktu.
Bu nedenle biz çocuklar (ablam ve ben) daha erken yaşta bahçe, ev ve tarla, mutfak ihtiyaçlarını kendi karşılama, basit ve çalışarak yaşama, işleri ve sorumlulukları paylaşma konularıyla iç içe yetiştirildik.
Bugün, tam 50 yıl sonra tekrar bahçeye geri döndüm.
İlginç ve zorluklarla dolu meslek hayatımda gerçi dünyanın birçok otelini ve şehrini görebildim, ancak bahçe toprağının sıcacık kokusundan uzak kaldım, o koku için dediğim gibi 50 yıl beklemek zorunda kaldım.
50 veya 60 yaşından itibaren genellikle küçüğüyle büyüğüyle sağlık problemleri başlar:
Bunlara genellikle ‘bazı şeylere dikkat etmemek, fazla yemek, yanlış beslenmek, az hareket etmek, zihinsel hatalar, bedensel hatalar, stres, nefret duyguları, kıskançlık –sadece aşkta değil– ve cehalet (Buda’nın da ifadesiyle).
Tabii bu tür gündelik şikayetler ve hatsallıklar genetik nedenlerden de kaynaklanabilir, ancak çoğunlukla hastalık belirtilerinin ortaya çıkma nedeni kendi yaptıklarımız ya da yapmayı ihmal ettiklerimizdir.
Bu sabah yine erkenden bahçemdeydim; İstanbul dışında bir köyde yaşyorum.
Artık gün içerisinde sıcaklık 35 derecenin üstünde olduğundan, en iyisi bahçeye erken saatte gitmek, erken saatte çalışmak.
Ayrık otlarını kazıp çıkarmak, sanki günlerdir bahçeye el değmemiş gibidir, oysa daha dün sabah uğraşmıştınız bahçeyle. Ayrık otları büyür de büyür.
Aslında ayrık otu diye bir şey yoktur. Taze domates fidelerine, patlıcanlara ve biber fidelerine hayatı zorlaştıran uzun köklü bu ot, bu ayrık otu ‘tarla ayrığı’ adıyla bilinir ve eski çağlardan beri Latince Poacea adıyla bilinir.
Doğada ve dolayısıyla benim organik bahçemde de Darwin’in evrim yasası geçerlidir: güçlü olan ayakta kalır, zayıf olanın yerini alır. Bu nedenle çapam ve elim ve sırtımla belim daha zayıf olan fideleri korumak için evrime biraz yardımcı olmak zorunda.
Güzel yaz bahçemde neler açmıyor, neler büyümüyor ki:
Yemeklik ve çaylık otlar: taze nane, kekik, biberiye, yaprak sarımsak, maydanoz.
Ve ilk kabakları toplama zamanı geldi bile.
Çapayı sallayıp durduğunuz zaman, farkındalık çalışmaya bolca fırsat bulursunuz.
Terleriniz akar sırtınız ağrır ve temizlenmeyi bekleyen topraklar hâlâ azalıyor gibi değildir.
Adım adım ilerlersiniz!
Sonuç olarak, hayattaki pratiktir önemli olan, yani kendi elleriyle bir iş yapmaktır. Bunun için 2 elimiz ve her elimizde 5 parmağımız var.
Teorik çalışmalar yapan birçok insan için bahçe gevşemenin, stres atmanın güzel bir yoludur: karmaşık düşünceler toprağın içinden taşları sökmenin ya da fidelerin yanındaki ayrık otları sökmenin basitliği karşısında dağılıp gider.
Bahçe işi yaparak stres gidermek fazla masraflı olmayan güzel bir fırsattır (tabii bir bahçeye ihtiyacınız var, ancak şehir insanları için çözülemeyecek bir problem değildir bu).
Bu arada, dün akşam üstü, hava kararmadan hemen önce bizim paratonerin üstünde yaşlı bir karga çiftinin oturduğuna ve dam kenarında sıralanmış halde oturan bir sürü genç kargaya ders verdiklerine tanık oldum.
Sonra genç kargalar düzenli bir şekilde büyük sürüler oluşturup birkaç defa akşam göğüne uçarak gidip geldiler, sonra da ağaçların arasında kayboldular.
Doğa ne güzel, onu kullanmak yerine koruyalım.
Otto Bauer
Otto Bauer
Peri Sokak 25
34916 Istanbul
Postal Address in Germany > Contact
+90 532 255 40 48
info@fasting-academy.com